Yollar....

...

7 Şubat 2014 Cuma

SAPANCA 105...Şiir gibi işlenmiş her yanı...her anı...

Büyük kocaman ,içinde her türlü imkanın olduğu , kahvaltıların ,öğlen ve akşam yemeklerinin sınırsız , ismini bile ilk defa duyduğunuz yiyeceklerden oluştuğu bilmem kaç yıldızlı otellerden hoşlanıyorsanız , değil sahibini , tasarımcısının yöneticisini bile göremeyeceğiniz bir yer istiyorsanız bence gitmeyin Sapanca 105 e..





Ama derseniz ki , gittiğim yer insan emeğinin sonuna kadar kullanıldığı , her noktasında kapısında sizi gülümseyerek karşılayan Nilüfer hanımın dokunuşu olan , odalarında doğadan izlerin bulunduğu , kahvaltısının özenli olduğu , kahvenin çayın sınırsız olduğu , sizi güzel yerlere yönlendirip güzel insanlarla tanışmanızı sağlayacak birilerinin olduğu , gece sizi kapıyı çaldığınızda tüm mütevaziliği ve sohbetlerin en güzeli ile kapıyı açacak bir ağabey olsun diyorsanız , servis elemanlarının yüzlerindeki gülümsemeyi görmek siz mutlu ediyorsa , önerilerinizi dinleyen , misafirlerine asla müşteri gözüyle bakmayan bir yer istiyorsanız ..

Birde aşıksanız sevdiğinize bize her yer güzel ama burasıda ne güzelmiş be demek istiyorsanız ;
Sapanca 105 ' dir Ankara ya yakın gidilecek adres..


Biz döndük , içimizde güzel insanları tanımanın heyecanı ile döndük ..Zaten yola çıkmanın amacı da bu değil mi ? Hem kendinizi bulmanız bilmediğiniz yerlerde , hem yeni düşler tanımak ilk adım attığınız mekanlarda...


Sapanca 105 ailesi sizi ve gülümseyen yüzünüzü çok sevdik....biz yine geleceğiz...

GİDECEĞİZ BAŞKA YOLU YOK..

bunalmıştık Ankara dan .. kalabalıktan , trafikten , başkentin kamusal ağırlığından,özlemiştik yollara düşmenin tadını .. daha sayabilirim; kaçmak için bahane üretmek de üstümüze yoktur aslında.birbirimizin gözlerine baksak bile anlarız içimizde o yolculuğun çoktan başlamış olduğunu..



etrafımda kafalarını işlerinden kaldıramayan insanlar koşturmaca içinde bir o toplantıya bir bu toplantıya koşarken , sabah günaydınların sıcaklığının yerini  yeni lastikler üzerine yapılan sanatsal ve bilimsel sohbetler alırken kendimi penceren dışarıya bakarken yo yo aslında olduğum yerden resmen kaçarken yakaladım..uzun uzun baktım sokağa..insanlar , arabalar , yüksek ses ... içimdeki deli çocuklar ..

biliyorum ben bu halleri...

yapacak bir şey yok..gelmiş zamanımız..sessizlik düşlüyorum..düşlerimle körebe oynamak istiyorum..gitmemiz gerek..keşfetmemiz gerek.

Nereye ,nereye diye bas bas bağırıyor içimde bir oraya bir buraya deli gibi koşturan çocuklar ..
kendimi kimsenin bilmediği bir yer bulmuş gibi hissedeceğim bir yer olmalı , bir kere normal olmamalı insanları, çünkü biz değiliz :) renkler önemli ;pastel  tonlar ..Eski sokaklar , şarap olmalı ..ve  müzik,içimize işlemeli , masalsı olmalı ...

Portekiz , ne dersiniz olabilir mi ? Lizbon,Sintra...nasıl  olur ? 





Anlatacağım size....

6 Şubat 2014 Perşembe

SAGRANTİNO ..SPELLO' DADEMLENEN MASAL


Size Floransa da  başka bir rüyayı , bu rüyanın içinde bulduğumuz farklı bir lezzeti anlatacağım.. okumaya tam başlamadan dağların eteklerinde her yanı yeşile boyanmış , hani bu çağda olduğunuzu unutsanız kendinizi ortaçağdan emanet alınmış sokaklarda bulacağınız , insanların tebessümlerine ve ilk defa duyduğunuz bir dilde  size günaydın dedikleri bir yerde düşünün...



Şarabı seviyoruz... Şarap seçiminden içimine kadar her anı da bir seramoni.Seçerken şişeye bakmak , üzümü anlamak , şişenin üzerindeki etikete bakmak , kadehe almadan bir süre nefes almasına izin vermek , kadehi seçmek , önce bir yudum  koyup derin derin koklamak , merlo , cabernet,shiraz  karalahna , ve doğanın sunduğu diğer aromalara dokunacak kadar yakı olmak.Toprağın kutsal kokusunu hissetmek burnunuzun ucunda...Tüm tatların, kokuların ve dolarken kadehle dans eden o muhteşem rengin seramonisi...

Özenli kıymetli zamanların içeceği..

Haydi gidiyouruz...


Floransa dan trene bindiğimizde sokakları yeni yeni  kahve kokusu sarmaya başlamıştı.Sabah sisi güneşin altında
çözülüyor , insanların telaşı bildik yaşam kaygılarını hayırlatıyordu.Günün ilk kahvesini tren garında yudumladık..ikimizinde yüzünde heyacan yerini çoktan almıştı.Tren için yapılan anons ile Floransa SNM garından Pregua'ya ya doğru harekete geçtik.

Önemli bir gün olacak bizim için.Umbriada Montefalco bölgesinde bulunan yerel şarap üreticilerini ziyarat edip tadım yapacağız..Pregua ya yaklaşırken Floransa da günü ısıtmaya başlayan güneş yerini damla damla toğrağı besleyen yağmura bıraktı..

Trenden indiğimde doğanın sunduğu toprak  kokusunu tarif etmek için hiç bir cümle yeterli olmayacaktır.

Bu yolculuğun ayrıntılarını başka bir yazıda anlatayım size , burada biraz Sagrantino ve geceyi geçirmek için tesadüfen bulduğumuz hani orada bir köy var uzakta dedirten Spello'dan bahsedeceğim..

Sagrantino..Doğduğu topraklarda saklanmya devam eden , İtalya'da bile ismi yeni yeni  duyulan mucize..Doğanın cömertliğine karşı kendini tutkuyla sunan , topraktaki her minerali farklı notalarda ezgilere dönüştüren , yazarken bile beni heyecanlandıran ,yemeklerin  dans pistindeki güzel partneri.Koyu kırmızı elbisesi , uzun gövdesi, sert bakışları , kendine has  kışkırtıcı kokusuyla , her an bir süprize hazır, çok konuşmayan , kendi halinde , keşfedilmeyi bekleyen o İtalyan ....ismi mi ne , Sagrantino...


İniyoruz trenden..Gezimizde bize eşlik edecek şarap uzmanı arkadaşımızla yola çıkacağız günü selamlayan yağmurun altında..
Sokaklar sakin.Garip bir seszilik var.Hoşuma gider küçük kasabaların sessizlikleri,bir kaç kişi sokaklarda,kulağımıza şiir  gibi gelen bir dil ..

Gün içinde 4 tane küçük şarap üreticisi geziyoruz.Bir tanesi dışında diğerleri tamamen aile işi..Evlerin arkasaında uzanan üzüm  bağları , eskiden ahır olarak  kullanılan yerler şarap mahzeni yapılmış .. Şarapların yanında sundukları atıştırmalıklar evin hanfendisi tarafından özenle hazırlanıyor.. Kaygılarının para kazanmaktan çok üzüme ve şaraba gösterilmesi gereken saygı olduğunu zaten bir kaç cümle den sonra anlıyorsunuz..

Heyacanla beklenen , bardağa akarken bile asaleti belli olan , sagrantino üzümünden elde edilen , ilk yudumda damağınızda ve ağzının içinin her noktasında ayrı bir şölen yaratan şaraplar..

Kimisi daha sert , kimisi daha baharatlı , kimisi henüz genç ,kimisi çok olgun ; bir köşede öylece sizi izliyor , biraz alaycı bakışlar , kimisi mahallenin serserisi ; sanki hey dur bakalım der gibi ..her yudumun bir kişiliği var..hassasiyet istiyor..toprak, evet trenden indiğimde içime çektiğim  o toprak kokusu ,içinde tüm  doğanın tatları olan o  koku şimdi damağımda dans ediyor...

Şarap üreticisi aile şarapları sunarken nasıl da gururlu duruyor..Ve sonrasında bir kaç çiftlik daha..Gittiğimiz her yerde şaşkınlığım biraz daha artıyor ;insanların şaraba , üretime ve üzüme duydupu saygıyı gördükçe .. Anlatıyorlar ,hani bıraksanız günlerce anlatacaklar..Dinliyoruz hani bıraksalar günlerce dinleyeceğiz..Her çiftlikte farklı bir süpriz bambaşka tatlar..Beyaz şarapta buram buram  çiçekler , kırmızı da gece toplaması yapılan üzümlerin muhteşem rengi..

Ben anlatmaya doyamam...Fiyatlarımı ; komik  rakamlar.. en  pahalısı 10 Euro..ne demek gerekiyor bilemiyorum.Ülkemizde üretilen şaraplar ile karşılaştırıyorum ister istemez.Bizdede var tabiki çok güzel ve kıymetli şaraplar ama.....

Akşam olmak üzere.Kalacak yer konusunda bir ayarlama yapmadık , nasıl olsa buluruz diye düşündük..Arkadaşımızın tavsiyesi ile Spello da kalmaya karar verdik.Hava kararmıştı köye ulaştığımızda..Etrafı çok gezme şansımzı olmadı..Yediğimiz akşam yemeği ve illaki şarap sonrasında birkaç köpeğin turladığı sokaklarda kısa bir turdan sonra otelimize yerleştik..Sabah bizi neler bekliyor...

Kaldığımız odanın perdesini aralıyorum heyacanla..Bir kaç dakika sessizce kaldığımı hatırlıyorum..Ortacağdayım..Sokaklardan at nalları  duyacağım sanki..Sokaklara , sokaklara..



Azar azar ciseleyen yağmurun yüzümüzde bıraktığı serinlik ile sokaklardayız..Akşam karanlığında bizden saklanan , nemli toprağın etrafta bulunan üzüm bağlarından getirdiği muhteşem kokular , duyular eşliğinde gülümseyen sokaklar...



Aynı dili konuşamasanız da zarif göz kırpmalarla günaydınını paylaşan insanlar..Birkaç kişi var bizim dışımızda,şanslıyız ; kalabalık yok .. Buralıyız , buranın insanlarındanız.Yavaş yavaş dolaşıyoruz köyü.Yeni modelleri çoktan piyasaya sürülmüş , onun neden bu kadar ufak yapıldığını anca bu sokakları görünce anlama şansını erdiğim eski ama yakışıklı fiat lar..köşe başlarında bisikletler, evlerin açık bahçeleri , kimisinin duvarında yıllara göre dizilmiş en güzel bahçe ödülü olduğu anlaşılan tabelalar..



Ve insanlar,sakin ve huzurlu insanlar.Dükkanlarını açan , birbirine selam  veren , şakalaşan ,gülümseyen insanlar..Bekleyin birazdan sizi ziyaret edeceğiz..



Zaman geçiyor,şarap zamanı.Hava biraz karardı.Yine Sagrantino nun kollarına bırakacağız kendimizi.Yol üstünde ufacık bir cafe ye giriyoruz..Duvarları tamamen şarap rafı, her şarabın üzerinde hikayesi..Özenli ,sıcak ..sahipleri gülümseyen bu işten zevk aldığı duruşlarından , size şarabı anlatmasından belli olan çift..Ama asıl şefi görmenizi isterdim.Fotoğrafta göreceksiniz ...



içilen her şarapta biraz daha içim  doluyor,sanki birazdan kalkıp iki sokak ötede bulunan evimize gidip , pikaba en sevdiğimiz plağı yerleştirip , toprak kokusunu içimize çekmek için pencereleri açıp bir kadeh daha o büyülü şaraptan içeçekmişiz gibi hissediyorum...

Spello..Ufacık  ama içinde kaybolmanızı sağlayacak masalsı köy...









SAGRANTİNO ..SPELLO'DA DEMLENEN MASAL


Size Floransa da  başka bir rüyayı , bu rüyanın içinde bulduğumuz farklı bir lezzeti anlatacağım.. okumaya tam başlamadan dağların eteklerinde her yanı yeşile boyanmış , hani bu çağda olduğunuzu unutsanız kendinizi ortaçağdan emanet alınmış sokaklarda bulacağınız , insanların tebessümlerine ve ilk defa duyduğunuz bir dilde  size günaydın dedikleri bir yerde düşünün...




Şarabı seviyoruz... Şarap seçiminden içimine kadar her anı da bir seramoni.Seçerken şişeye bakmak , üzümü anlamak , şişenin üzerindeki etikete bakmak , kadehe almadan bir süre nefes almasına izin vermek , kadehi seçmek , önce bir yudum  koyup derin derin koklamak , merlo , cabernet,shiraz  karalahna , ve doğanın sunduğu diğer aromalara dokunacak kadar yakı olmak.Toprağın kutsal kokusunu hissetmek burnunuzun ucunda...Tüm tatların, kokuların ve dolarken kadehle dans eden o muhteşem rengin seramonisi...

Özenli kıymetli zamanların içeceği..

Haydi gidiyouruz...  

Floransa dan trene bindiğimizde sokakları yeni yeni  kahve kokusu sarmaya başlamıştı.Sabah sisi güneşin altında 
çözülüyor , insanların telaşı bildik yaşam kaygılarını hayırlatıyordu.Günün ilk kahvesini tren garında yudumladık..ikimizinde yüzünde heyacan yerini çoktan almıştı.Tren için yapılan anons ile Floransa SNM garından Pregua'ya ya doğru harekete geçtik.

Önemli bir gün olacak bizim için.Umbriada Montefalco bölgesinde bulunan yerel şarap üreticilerini ziyarat edip tadım yapacağız..Pregua ya yaklaşırken Floransa da günü ısıtmaya başlayan güneş yerini damla damla toğrağı besleyen yağmura bıraktı..



Trenden indiğimde doğanın sunduğu toprak  kokusunu tarif etmek için hiç bir cümle yeterli olmayacaktır.

Bu yolculuğun ayrıntılarını başka bir yazıda anlatayım size , burada biraz Sagrantino ve geceyi geçirmek için tesadüfen bulduğumuz hani orada bir köy var uzakta dedirten Spello'dan bahsedeceğim..

Sagrantino..Doğduğu topraklarda saklanmya devam eden , İtalya'da bile ismi yeni yeni  duyulan mucize..Doğanın cömertliğine karşı kendini tutkuyla sunan , topraktaki her minerali farklı notalarda ezgilere dönüştüren , yazarken bile beni heyecanlandıran ,yemeklerin  dans pistindeki güzel partneri.Koyu kırmızı elbisesi , uzun gövdesi, sert bakışları , kendine has  kışkırtıcı kokusuyla , her an bir süprize hazır, çok konuşmayan , kendi halinde , keşfedilmeyi bekleyen o İtalyan ....ismi mi ne , Sagrantino...



İniyoruz trenden..Gezimizde bize eşlik edecek şarap uzmanı arkadaşımızla yola çıkacağız günü selamlayan yağmurun altında..
Sokaklar sakin.Garip bir seszilik var.Hoşuma gider küçük kasabaların sessizlikleri,bir kaç kişi sokaklarda,kulağımıza şiir  gibi gelen bir dil ..




Gün içinde 4 tane küçük şarap üreticisi geziyoruz.Bir tanesi dışında diğerleri tamamen aile işi..Evlerin arkasaında uzanan üzüm  bağları , eskiden ahır olarak  kullanılan yerler şarap mahzeni yapılmış .. Şarapların yanında sundukları atıştırmalıklar evin hanfendisi tarafından özenle hazırlanıyor.. Kaygılarının para kazanmaktan çok üzüme ve şaraba gösterilmesi gereken saygı olduğunu zaten bir kaç cümle den sonra anlıyorsunuz..

Heyacanla beklenen , bardağa akarken bile asaleti belli olan , sagrantino üzümünden elde edilen , ilk yudumda damağınızda ve ağzının içinin her noktasında ayrı bir şölen yaratan şaraplar..

Kimisi daha sert , kimisi daha baharatlı , kimisi henüz genç ,kimisi çok olgun ; bir köşede öylece sizi izliyor , biraz alaycı bakışlar , kimisi mahallenin serserisi ; sanki hey dur bakalım der gibi ..her yudumun bir kişiliği var..hassasiyet istiyor..toprak, evet trenden indiğimde içime çektiğim  o toprak kokusu ,içinde tüm  doğanın tatları olan o  koku şimdi damağımda dans ediyor...

Şarap üreticisi aile şarapları sunarken nasıl da gururlu duruyor..Ve sonrasında bir kaç çiftlik daha..Gittiğimiz her yerde şaşkınlığım biraz daha artıyor ;insanların şaraba , üretime ve üzüme duydupu saygıyı gördükçe .. Anlatıyorlar ,hani bıraksanız günlerce anlatacaklar..Dinliyoruz hani bıraksalar günlerce dinleyeceğiz..Her çiftlikte farklı bir süpriz bambaşka tatlar..Beyaz şarapta buram buram  çiçekler , kırmızı da gece toplaması yapılan üzümlerin muhteşem rengi..

Ben anlatmaya doyamam...Fiyatlarımı ; komik  rakamlar.. en  pahalısı 10 Euro..ne demek gerekiyor bilemiyorum.Ülkemizde üretilen şaraplar ile karşılaştırıyorum ister istemez.Bizdede var tabiki çok güzel ve kıymetli şaraplar ama.....

Akşam olmak üzere.Kalacak yer konusunda bir ayarlama yapmadık , nasıl olsa buluruz diye düşündük..Arkadaşımızın tavsiyesi ile Spello da kalmaya karar verdik.Hava kararmıştı köye ulaştığımızda..Etrafı çok gezme şansımzı olmadı..Yediğimiz akşam yemeği ve illaki şarap sonrasında birkaç köpeğin turladığı sokaklarda kısa bir turdan sonra otelimize yerleştik..Sabah bizi neler bekliyor...

Kaldığımız odanın perdesini aralıyorum heyacanla..Bir kaç dakika sessizce kaldığımı hatırlıyorum..Ortacağdayım..Sokaklardan at nalları  duyacağım sanki..Sokaklara , sokaklara..




Azar azar ciseleyen yağmurun yüzümüzde bıraktığı serinlik ile sokaklardayız..Akşam karanlığında bizden saklanan , nemli toprağın etrafta bulunan üzüm bağlarından getirdiği muhteşem kokular , duyular eşliğinde gülümseyen sokaklar...




Aynı dili konuşamasanız da zarif göz kırpmalarla günaydınını paylaşan insanlar..Birkaç kişi var bizim dışımızda,şanslıyız ; kalabalık yok .. Buralıyız , buranın insanlarındanız.Yavaş yavaş dolaşıyoruz köyü.Yeni modelleri çoktan piyasaya sürülmüş , onun neden bu kadar ufak yapıldığını anca bu sokakları görünce anlama şansını erdiğim eski ama yakışıklı fiat lar..





köşe başlarında bisikletler, evlerin açık bahçeleri , kimisinin duvarında yıllara göre dizilmiş en güzel bahçe ödülü olduğu anlaşılan tabelalar..




Ve insanlar,sakin ve huzurlu insanlar.Dükkanlarını açan , birbirine selam  veren , şakalaşan ,gülümseyen insanlar..Bekleyin birazdan sizi ziyaret edeceğiz..




Zaman geçiyor,şarap zamanı.Hava biraz karardı.Yine Sagrantino nun kollarına bırakacağız kendimizi.Yol üstünde ufacık bir cafe ye giriyoruz..Duvarları tamamen şarap rafı, her şarabın üzerinde hikayesi..Özenli ,sıcak ..sahipleri gülümseyen bu işten zevk aldığı duruşlarından , size şarabı anlatmasından belli olan çift..Ama asıl şefi görmenizi isterdim.Fotoğrafta göreceksiniz ...

içilen her şarapta biraz daha içim  doluyor,sanki birazdan kalkıp iki sokak ötede bulunan evimize gidip , pikaba en sevdiğimiz plağı yerleştirip , toprak kokusunu içimize çekmek için pencereleri açıp bir kadeh daha o büyülü şaraptan içeçekmişiz gibi hissediyorum...

Spello..Ufacık  ama içinde kaybolmanızı sağlayacak masalsı köy...








Günesin Uyanisi-Perdue...

Isınıyor yeryüzü..güneş henüz uyanmamış düşlerimi ısıtıyor..sanki odama gelmiş deniz ..sesi avuç içlerimde..uzansam tutuvereceğim mavisinden  denizle göğün birleştiği yerin.. kuş sesleri geliyor kulağıma..henüz uyanmadı düşlerim..belli ki bir sabah vaktine götürdü sabah melekleri beni..denizin mavisinin çıldırdığı..ufak bir balıkçı teknesinin melodisi yankılanıyor düş dünyamda...Nerdeyim ben..
Sanırım Perdue bir düş olsaydı benim için, derdim ki ben bu rüyada kalabilirim..Yüksek kayaların üzerinden dalabilirim denizin o masmavisine...

Uyanıyorum korka korka ...sabahın erken saatinin güzel serinliği sarıyor her yanımı..yüzümü seviyor denizden gelen rüzgar , deniz kokuyorum o an..Deniz güneşini yeni doğuruyor, doğa renklerini , kokularını , seslerini yeni yeni sunuyor ...Ay çiçekleri nazlı nazlı başları önde güneşi bekliyorlar,biraz daha yükselmesini...Küçük balıkçı teknesi  sallanıyor kıyıda , kayalıklarla sohbete dalmış , avare bir hal var üzerinde, kasketi başında , zaayıfca dost canlısı bir balıkçı günü selamlıyor, denizin bereketini selamlıyor sabah güneşinin seramonisi eşliğinde...yüzünde yılların izleri ve orada olmanın huzuru..


Günaydın diye bağırıyor kıyıdan bana doğru..Elimi kaldırıp selam veriyorum kaldığımız odanın terasından..Konuşursam sabahın bu saatine , doğanın uyanışına , kuşların sabah şarkılarına , denizin kayalıklara çarpınca çıkardığı sese haksızlık edecekmişim gibi hissediyorum.....
Biraz daha yükseliyor güneş..Renkler , kokular , sesler çıldırıyor ve işte o an başlıyor Perdue nin o muhteşem çok sesli senfonisi...Katılın hadi bir ses de siz olun orada..

Ocaklıkta yakılan ateşin üstünde misafirlerine sunmak için patlıcan biber közlüyor usta..önce bir sade kahve içmek istiyorum , bende tüm güzelliklere geç kalmış bir günaydın sunmak istiyorum..Sabahın bilinmeden yaşanan sarhoşluğunu yaşamak istiyorum..Dudaklarıma bir türkü yerleştirip avare avare söylemek istiyorum..
Canlandı artık yeryüzü ve Perdue..Hakkı Bey in biraz uykulu ama daima güleç yüzü selamlıyor beni.
Öğlen ;
Misafirlerini karşıladığı ve güzel koltuğun  bulunduğu çardakta içiyoruz öğleni biraz gece soğutulmuş beyaz şarabımızı ..Tabaklarda bir kaç küçük  atıştırmalık , tadları şölen oluyor damaklarımızda..işte o an inceden inceye pianonun tuşlarına dokunuyor birileri , sesler heryanımda...Kadehin dışı terliyor..Serinletmek gerek kadehi..Bir kadeh daha beyaz şarap ve denizin içindeyim..
Nereye götürürse götürsün diyorum içimden..
Akşama doğru ;
Öğlen suskunluğa geçen doğa canlanıyor bir kez daha..Senfoni değişiyor , renkler değişiyor..Daha tutkulu oluyor gökyüzünün akşama doğru kızıllığı..Aşk..ille de aşk ..Yanıbaşımda Aşk..Güneşin uazakta uykuya çekilmesi yansıyor gözlerine..
Ufkun kızıllığı kadehteki şarabın kırmızı ile yarışıyor..Özenle hazurlanmış peynir tabağı eşlik ediyor akşam başlangıcına..Denizin bereketi eşklik edecek akşam rakının yanına..Lezzetler tek tek hatırlatacak kendini her lokmada..
Akşam ve Gece..
Kayalıklara kurulmuş küçük çardaklarda , cır cır böcekleri ve tüm seslere her zaman eşlik eden vazgeçilmez deniz ve kayalıkların sohbeti...
İçimin sıcaklığı..Ve inanılmaza en yakın olduğum yer..Perdue..Adına yakışır huzur..

Hayata dair söylemek istediğiniz bir kaç cümle var ise , sabahın sesini , kokusunu , akşamın renklerini ve doğanın sizi her şeyiyle selamlayacağı bir yerde  tadı unutamayacağınız lezzetleri denemek istiyorsanız , güneşin batışını Aşk ın gözlerinden izlemek istiyorsanız, dost sohbetlere doyamamak istiyorsanız gidin buraya..Geç kalmadan gidin..İnsanları hırsla saran 5 yıldızlı kapalı otel mantığına inat yapabileceğiniz en lüks tatil için gidin ve kendinizden bir şey bırakın..

Şimdiden iyi yolculuklar..

Umutmadan yolda kelebekler vadisini selamlamayı ihmal etmeyin..Birde sakın arabanızla inmeye çalışmayın Perdue ye ..O sizi karşılayacaktır bir bardak çay içene kadar yukarıdaki gözlemecide..